Mefruşatçı Fehmi'nin, hakkında bir zamanlar kolum gibi sazanları eliyle suyunun yüzünden topladığına dair kuyruklu yalanlar savurmaktan kaçınmadığı ama çoktandır kurumuş olan Dokuz Sele Deresi'nin yanıbaşındaki dükkânını açmak için erkenden kalkan Tesisatçı Şeref, Çakaloz Sokak'taki evinden yürüyerek on dakika çeken İsmetpaşa Caddesi'ne çıktığında zıpkın gibi bir sabah esintisi beyaz şilebezi gömleğini yalayıp geçti. Kendisi gibi erken kalkan esnaflardan, erken iş tutan seyyar satıcılardan, okullarına ya da işlerine gitmek için evden erken çıkan öğrencilerden, memurlardan ve odacılardan tanıdıklarına selam vererek tempolu bir yürüyüş tutturan Tesisatçı Şeref, evde sabah kahvaltısı yapmış olduğu halde İş Bankası'nın karşısındaki simitçiden bir tane de simit alıp, Belediye'nin önünden geçerek Mimar Sinan Sokağı'na saptı ve gördüğü manzara karşısında cin çarpmışçasına donup kaldı olduğu yerde.
Zira Mimar Sinan Sokağı'na bakan tarihî Ulu Camii'nin yanıbaşında, şehrin göbeğinde kapkara, korkutucu, görkemli bir gotik kilise yükseliyordu.
Arkası belki yarın, belki yarından sonra...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder