6 May 2015

REHAVET HAVASI

Rehavet Havası’nın sevgili takipçileri, aşağıdaki kitapla birlikte zaten uzun zamandır atıl olan bu blog da misyonunu tamamlamış oldu. Okuyana, okutana, yorum yapana, yapmayana, yorum yapmayı düşünüp de üşenene; velhasıl yolu bir şekilde buraya düşmüş olan herkese teşekkürler. Kitap 8 Mayıs Cuma gününden itibaren kitapçılarda olacak. Ayrıca şuralardan da alınabilir:


http://www.pandora.com.tr/urun/rehavet-havasi/430254 


Kitapla ilgili görüş, eleştiri ve isteklerinizi şu adrese yazabilirsiniz. TEŞEKKÜRLER!


rehavet.havasi@gmail.com

13 Eki 2012

Almanya aydınlanınca biz de yarı medeni sayıldık

Political correctness yokken, aldırışsızlık varmış, pervasızlık varmış. William Woodbridge'in 1837 tarihli dünya haritasında taralı bölge açıklamalarına dikkat.



29 Eyl 2012

İçedönükler, sözüm size

Yalnız aşağıdaki yazıyla ne de güzel pişti oldu hele bu görsel...


20 Eyl 2012

17 Eyl 2012

Eşek şakası

Salman Rüşdü, Humeyni'nin kendisi hakkındaki ölüm fetvasını verdiği gün arkadaşı Bruce Chatwin'in cenazesine katılıyor. Cenazede arkasında oturan, Amerikalı hınzır yazar Paul Theroux durur mu, bizimkini dürtüp, "Salman, artık haftaya da senin cenazene geliriz," diyor.

15 May 2012

Aslansoypençe'nin hikâyesi

Yaşar Kemal'den bir buçuk sayfada yoğunlaştırılmış Türkiye tarihi. Süleyman Aslansoypençe soyadını nasıl belirledi?


*Yaşar Kemal, Demirciler Çarşısı Cinayeti

13 Nis 2012

En güzel soyadı

Hayatımda duyduğum en güzel soyadı bu abiye ait olabilir:

Jacques Berlinerblau

Şöyle bi şey oluyor:

Cevat Berlinmavisi

28 Mar 2012

Berlinli romantik yiğido



Favori mekânım Wenierei'ın önündeki direkte görmüştüm bu romantik yiğidonun mesajını. İnşallah bulmuştur:


17 Aralık, 19:40 civarı
Cumartesi akşamı Veteranen Sokağı'ndaki WEINEREI'ın önü:

Sen, kocaman, koyu bukleli, çok güzel, alışverişten dönerken yandaki vitrine şöyle bir göz atıp ortadan kayboldun.

Ben, beyaz kasketli, elimde bir şişe şarap bisikletle ilerliyordum. Şimşek çarpmış gibi oldum, seni bir kadeh şarap içmeye davet edemedim.

Şimdi bu hatamı telafi etmek istiyorum

27 Mar 2012

Ekonomi tıkırında

Gazetelerin ekonomi sayfaları, Avrupa'daki finans krizi falan ne kadar sıkıcı, ne kadar suflî konular yarabbim. Bu işin eğitimini aldım, okuyayım öğreneyim diyorum ama inan dayanamıyorum. Evvelce de yazmıştım bir yerde, buna harcayacağım zamanda gider fazladan iki Çehov öyküsü, üç Cansever şiir okurum, ruhum dinlenir, kafam berraklaşır hiç değilse. Zaten kusura bakmasınlar da, bu sayfaları hiç sıkılmadan okuyanların da hayatları çok sıkıcı olmalı...

Neyse bak, Ursula'dan dakika ve skor alıp bitirelim:

"He tried to read an elementary economics text; it bored him past endurance, it was like listening to somebody interminably recounting a long and stupid dream. He could not force himself to understand how banks functioned and so forth, because all the operations of capitalism were as meaningless to him as the rites of a primitive religion, as barbaric, as elaborate, and as unnecessary. In a human sacrifice to deity there might be at least a mistaken and terrible beauty; in the rites of the moneychangers, where greed, laziness, and envy were assumed to move all men's acts, even the terrible became banal."
Ursula K. Le Guin, The Dispossessed: An Ambiguous Utopia

23 Mar 2012

Berlin Duvarı

Kreuzberg hatırası: Milli istihbaratçı manyak Birol çük

22 Mar 2012

Hamburg Sizi, Münih Beni

Hamburg Sizi (Hamburger Sie) şöyle:

Gertrude, sizi görmek ne güzel.

Münih Seni (Münchner Du) şöyle:

Frau Störzenhöeckfer, seni görmek ne güzel.


Bunları jargona sokacak olsak, ilki "Serhat Hacıpaşalıoğlu sizi", ikincisi de "Aziz Yıldırım seni" olur derim ben. Serhat'ı bilemeyenler Riziko adlı yarışmayı hatırlasın. Ankara-Esat'ta bi yerde bi sürü manyakla birlikte Riziko'nun ön elemesine de girmişliğim var bu arada kadim zamanlarda. Akîbet ne oldu, que sera?

Serhat manyağı hep, "Muhittin, sizin sıranız" derdi yarışmacılara. Tiril tiril takım elbiseler giyerdi böyle, dinç, neşeli, güleryüzlü adamdı. İdeal damat adayı...

Aziz de tolozyona falan çıktığı zaman, "Melih Bey sen öyle diyosun ama", "Adnan Bey, biz seni de biliriz" gibi laflar etmez miydi?

Yazıhanelerde, dükkânlarda falan çay ocağıyla bağlantı kurmak için kullanılan alet var ya, basıyosun, "Gaveciii, terziye üç çay bi ıhlamur" diyosun, Gaveci de "vızrrtttssd vzrttaasdsrtttt" diye cevap veriyo hani. Ondan her yerde olsa ne güzel olur la. Yolda, otobüste, evde, parkta, bahçede... Yüzyılın buluşu!